Sayfalar

26 Eylül 2011 Pazartesi

Sıçtık Desene

Tbl askere gitti, ilnevya da askere gidecek.. Ulan ben ne yapacağım şimdi? Geceleri kimle yazışıp Trabzonspor'u tartışıp, karı kızdan muhabbet edeceğim?

Bir ara okulu bırakıp, askere gitmeyi düşünmüştüm. Acaba bunu şimdi uygulamaya soksam mı? Gerçi sokamam ki. Ben bunu uygulamaya soksam evdekiler de bana sokar. "Okulda uzatma senene gelmişsin, nereye bırakıyorsun" derler.

Okul demişken ilnevya'nın okulu bitirmesine hem sevindim hem üzüldüm. Sevindiğim tarafı boşverin de neden üzüldüğümü söyleyim; bildiğiniz gibi -bilmeyenler şimdi öğrendi- ben okulu uzattım. Arkadaşlarımın okulu bitirip gitmesi ve benim hala öğrenci olmam psikolojimi çok fena bozdu. Ben de bu psikolojiyi düzeltmek için kendi kendime "ilnevya kaç kere uzattı" diyip kendimi teselli ederdim. Şimdi kendimi nasıl teselli edeceğim...

Sakın bana "öğrencilik günlerini çok arayacaksın, bitirme o yüzden" demeyin. Çok pis söverim. Bitsin lan artık şu okul...

*

Yazıyı niye geç yazdığıma gelirsek; sıranın bende olduğunu bilmiyordum. ilnevya yaklaşık 2-3 hafta önce söylemişti ertesi gün yazarım demiştim ama yazmaya üşendim. Bugüne nasipmiş.. Hem hep diğerleri mi geç yazacak, bir kere de ben geç yazayım...

*

Başlığı nasıl bulduk:



Evet biz hala msn kullanan 3-5 kişiden biriyiz.

11 Ağustos 2011 Perşembe

Ben Askere gidecem..

Gençler muhabbetin ağzının orta içine sıçıyorum farkındayım ama ben askere gidiyorum..Kendinize iyi davranın ve lütfen bol bol dua edin..

See you guys...

22 Temmuz 2011 Cuma

Kayıt, Füsun vs

Uşaklar çok küfrünüzü aldım biliyorum. Kaç ay oldu şuraya bi yazı yazamadım. Kısa bir dörtlükle açıklayayım durumu;

Çok acayip pek garip, bir haldeyim ya habip.
Durumu kurtarmaya yetmiyor hiç bir tabip.
Üfürükten teyyare selam söyle o yare.
Yarin dişi ağrımış var bildiğim bir çare.

Archy lise yıllıklarından bahsetmiş. Bizim lisede yıllık olayı filan yoktu lan. Zaten olsaydı da iki cümle yazamazdım becerip o kıt edebiyatımla. En sevdiğin şarkı filan dedin de bak aklıma şey geldi. Ortaokul lise zamanları radyoda sevdiğim şarkıları yakalamaya çalışırdım sürekli. Bi tane 90'lık boş kasete; sevdiğim şarkı çıktığında çok hızlı bir refleksle RECORD tuşuna basarak, yarım yamalak, arada dj sesleri eşliğinde oluştururdum kasedimi. Şarkıyı başka bi yerde duyduğum zaman kaydettiğim halinde DJ'in sesini de beklerdim şarkının son kısmında. Hani şarkıyı-sözlerini yorumlayan mal DJ'ler olurdu ya. Bok gibi atlardı, şarkı bitmeden sözlere yorum yapar, şarkının içine sıçardı. Ama hepsinden daha gıcık olduğum bi tanesi vardı ki 3-5 saniye duysam bile yetiyodu gıcık etmeye. Tahmin edin kimdi?

Bu bahsettiğim DJ özelliklerini fazlasıyla barındırmasının yanında, iki cümlesinden birinde kesinlikle şu kalıplardan biri olurdu: "merhaba gönlümün dostları, evet gönlümün dostları, ben gönül dostunuz füsun". Sürekli bunları der durur, cinlerimi tepeme çıkartırdı. Gönül Dostu Füsun; sen nasıl bir kâbustun?

Ha bu arada Archy; kaseden hatun tanımak filan diyosun da. Ulan bi Eva'yla sınırlı. Onu da tanıyalım bırak. Görsellerde ilk çıkan fotoğraflardan biriydi zaten o tanıdığım da. O değil de ben niye savunmaya geçtim ki böyle şimdi. Tamam lan tamam Archy; sana bildiğim herşeyi öğreticeeeem. Nihahahıohıhjıo.

Son olarak; sıcaklardan bunaldığımız şu günlerde serinlemiş bir Hanzo fotoğrafımı paylaşayım sizlerle. Serinleyin diye siz de. Ama Hilal Cebeci kadar cezbedici değilim, idare edin Hanzişler.

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Eva'larını Eva'larını Allah Versin Belalarını

Lan sizin ergenlik çağınız ünlülere asılmakla mı geçti? Herhalde bulunduğunuz ortamlarda hep "şu hatun nasıl ama" "bence bu daha güzel" "off bununla bir gece geçireyim 50 milyar borcum olsun" gibi muhabbetler dönüyordu. Okuduklarımdan bunu anladım.

Benim bulunduğum ortamlarda böyle muhabbetler olmaz gibi birşeydi. Yoksa bende mi sorun var? İçime kurt düştü.. Tbl gibi kendimden şüphe mi etsem? Ne şüphe edeceğim lan bir erkek kendini bilmez mi amk.

Gerçi öyle ortamlarda bulunsam "sen en çok hangi ünlüden hoşlanıyorsun" sorusuna vereceğim cevabı bir hafta felan düşünürdüm. Öyle mal mal bakmayın ben kolay beğenen bir tip değilimdir. Lisede yıllık yapılırken şu en sevdiğin şarkı vb soruları cevaplamak için kaç gün düşünmüştüm. Hatta en sevdiğim şarkıyı bir türlü yazamamıştım, son dk'da arkadaş baskısıyla yazmıştım.

Demek ki karar verme mekanizmam ergenlik döneminin etkisiyle tam oturmamış. Buradan bu çıkıyor..

Şimdi düşündüm de ilnevyA gibi olmak isterdim. Düşünsene yolda gidiyorsun, önünde 3 hatun yanyana gidiyor ve sen direk kaselerinden kızları tanıyorsun. Ne güzel olurdu!

16 Nisan 2011 Cumartesi

Eva başka..

Olum hoş güzel dedin de bende büyük bir yaraya parmak bastın sen..Ben mesela hiçbir ünlü kadını çatalından tanımam senin gibi..Lan çatalı bırak, kadın ünlülerimizin %80'ini yüzlerinden tanımam..Neyse zaten dert değilki bunu kendime hiç dert edinmedim..Benim tek dert edindiğim,aynen senin dediğin gibi diğer herkesin favori bir kişiye sahip olması durumunda,benim tek bir isim söyleyememem...

Lise'de bu yüzden kendimi hep tuhaf hissederdim..A.q herkes '''offf şu karıya bayılıyorum'' ''Taş a.q taş'' ''Ne taşı lan kaya''  düşünceleri ile gözlerini kapatırken,ben hep tavana bakakalırdım,bildiklerimi sıralardım aklımdan ama kimseyi beğenemezdim abi..Yok olmazdı..
Hatta oha lan bak ne hatırladım,millet dapdar pantolon giymiş bir kızın götüne bakarken,ben bu teşebbüste bu zamana kadar daha bulunmadım..Sadece lise yıllarında 1 kere kendimi gay sanıp, iyice odaklamıştım kendimi,gene tahrik olmayınca delirmiştim:))
Harbi lan ne anlıyordu millet iki cebi olan kot pantolona bakmaktan?

Neyse konumuza dönecek olursak,bu zamana kadar beğendiğim ünlü kadınların sayısı 1 elin parmaklarını geçmez.Hatta ilk beğendiğim kadını çok iyi hatırlıyorum..Eva Longoria

Desperate Housewives dizisini ilk gördüğüm günden beri bu kadına bayılıyorum arkadaş.Fiziği yüzü ten rengi hakkında konuşmayacağım,dünyada mimikleri bu kadar tatlı ve sempatik olan ilk kadındı benim için.
Kadın dediğin zaten çekilir olacak..Böyle sempatik olacak.
Zaten başka hiçbir ünlüden de bunda olduğu kadar etkilenmedim.
Zaten gerek yok a.q. Sikicem nerden açtık lan bu konuyu:))

13 Nisan 2011 Çarşamba

Ağzına Bieber Sürerim


Son bir kaç yazıda ünlülerden gittik hep. Ünlüler söz konusu olunca da atlamamak gereken önemli bir husus bir şey var malum. Ünlülere olan aşk-ı memnu.

Ergen kızlarla başlarsak eğer, birçoğumuz şahit olduk 10-15 sene öncesinde televizyonlarda Tarkaaaaaaaaaaaaağn çığlıklarına. O dönemlerde farklı olan iki kuzenim vardı. Biri Doğuş, diğeri Çelik hayranıydı. Tişörte resmini bastıracak, bu ünlü isimlerin sevgilisi olduğunda üzülecek kadar hayranlardı. "Bütün dünya duysun" diye çatıya çıkıp haykıramıyorlardı da malesef.

Ergen erkekler ise Temel İçgüdü'de Sharon Stone'un o malum sahnesiyle hayranlık besliyorlardı ünlülere. Bak yine kızlar saf ve temiz bir şekilde aşk gibi duyguları beslerken, erkekler yine sapık duygular içerisindeymiş.

Neyse geçelim ergenleri. Bizzat şahit olduğum bir saçmalığı paylaşayım sizlerle.

20-21 yaşlarındaki 3 kız, bilinen bir grubun konserine gidiyor. Konser sonrası kulise girmeyi başarıyorlar. Kuliste elemanlarla sohbet muhabbet. Kafalar da güzel tabi. Bir yandan içerken, diğer yandan eğleniyorlar. Ne güzel ve hoş.

Kulisten ayrılırken kızların biri grup elemanlarından birinin şarap kadehini alıyor hatıra amacıyla. Buna lafım yok, yine kullanırsın, hem de ünlü sevdiğin birinin. Kızlardan diğeri grup elemanlarının birinin içtiği bira şişesini alıyor saklamak için. Bunu da benim aklım almıyor maalesef. Lan napıcan bira şişesini. Boş bira şişesi lan bu.

Aynı kızlardan biri aynı grubun daha önceki bir konserinde en önde izlerken vokal'in elini tutuyor, elini öpüyor bilmem kaç kez. Sonra da telefonda bunu anlatıyor. Ama öyle bir anlatıyor ki; heyecandan düşüp bayılacak sesinden belli. Konuşamıyor nerdeyse bunları söylerken. Anlattığı kişi bu kişinin sevgilisi bir de. Anlatırken olduğu yerde hoplayıp zıplıyor heyecandan belli yani.

Fotoğrafa gelirsek. Bu blogu açtığımızda arka plan resmi ne olsun diye deneyip duruyorduk sürekli. Archy, thebiglebowski ve ben yaklaşık 100 tane denedik ve 3'ümüzün de bu güzel oldu dediği bir tane olmadı. Bunun üzerine Archy alın size arka plan dedi ve bu fotoğrafı arka plan yaptı. Ben de fotoğrafı görünce hemen "Offf Eva Mendes" dedim. Archy ve tbl'nin ortak tepkisi "Adam kadını çatalından tanıyo vay amk" oldu. Sen ne diyon topraağaaaam'a benzer bir şeyler söyledim.

2 Mart 2011 Çarşamba

En Kötü Sinema Yazısı

Kanka Snatch'i ben ilk izlediğimde bir şey anlamadım diyip yazıya başlasam kızmazsın inşallah. Gerçi buna nasıl tepki vereceğini Hasan'ın verdiği tepkiden az çok kestiriyorum.

Madem sinema konusuna girdik bir kaç şey de kendimce ben karalayayım. Şimdiye kadar Brad Pitt ve Leonardo DiCaprio'nun filmlerini hiç düşünmeden, hiç araştırmadan izledim. Adamların filmleri hep kaliteli be abi. Bana bir filmlerini bile kötü diye gösteremezsiniz. Övülecek filmleri yazmama gerek yok zaten. Herkes gibi bende en çok klasikleşmiş filmlerini seviyorum.

Gerçi tbl ve İlnevya gibi film kültürüm yok. Zaten aşırı film izlemeye İlnevya sayesinde başladım. Bir hafta boyunca beraber takılıp evde durduğumuz zamanlar sürekli film izleyince alışkanlık olarak kaldı. (Filmleri seçerken bunu izledin mi derdi, yok derdim, sen hangi filmi izledin derdi :D) Bu alışkanlıktan sonra kendimce film kültürü oluşmaya başladı. Film türlerini bile seçmeye başladım. İzleyeceğim filmin gerilim, korku, macera, mafya, vahşi batı türlerinden olması ilk tercihimdir.

Seri filmlerde Saw'ı tek geçerim. Her ne kadar kanlı sahnelere kana bakamadığım için pek bakamasam da benim için efsane filmlerdendir. Geçen kuzenle tüm seriyi baştan bir daha mı izlesek diye konuşmuştuk, diğer kuzen bunu duyunca sövmüştü. Sizlerden de söven illa çıkar ama sövmeyin be. Seviyorum bu seriyi. İnşallah 19-20'ye kadar sürer de her sene bir filmini izleriz.

Hep yabancı filmlerden bahsettim. Biraz da Türk sinemasına kendimce değineyim. Türk sinemasına ilgin var mı derseniz; netten indirip izlediğim, dvd'sini aldığım Türk filmi hatırlamıyorum. Eğer ilgimi çeken Türk filmi olursa gidip sinemada izlerim. Böylece Türk sineması gelişimine de katkım oluyor.

Son 5 yıldaki Türk filmlerini göz önünde bulundurursak en beğendiğim film Av Mevsimi'dir. Cem Yılmaz rolünün hakkını vermiş. Sinemalarda yeniden gösterime girsin, yine izlemeye giderim.

Sinema hakkında bir şeyler yazmaya çalıştım fakat yazdıklarımı şöyle bir gözden geçirdim, sanırsam yazamamışım. O yüzden fazla kafa şişirmeden bu işi üstatlarına bırakayım :)

21 Şubat 2011 Pazartesi

Once upon a time in America

Böyle bir film vardı hatırlayanlarınız vardır.Hatta başrollerinde Robert De Niro ile Joe Pesci oynuyordu..Hatta bak gene hatırladım ki bu ikisinin oynadığı bir film daha vardır ki süper ötesidir.Evet doğru bildin canım Goodfellas..

Orada Joe Pesci'nin canlandırdığı karakter tam bir Tonya'lıdır abi..Adam bildiğin karadenizli orada..O sinirli tavırları,hazır cevaplılığı,komik anıları ile bende bizim oralardan birini izliyorum hissini yaratmıştı.Tabi bu film için sadece onu konuşamayız zira Ray Liotta'nın hakkını teslim etmeliyiz..He bu arada Ray demişken Revolver'a dokunmadan edemem..Dünyada filmlerini gözü kapalı izleyeceğim tek yönetmen olan Guy Ritchie'nin mükemmel hatta kült filmlerinden biridir.Ki hangi tartışma platformunda bu film hakkındaki yorumlara bakarsanız,bütün izleyicilerin ikiye bölündüğünü görürsünüz..Ben filme bayılan taraftayım.Çünkü zekiyim,siz anlamadıysanız bu filmede laf ettirmem a.q..

Lan bir kere Guy Ritchie yazıyor orada..O yeter a.q..Dünyada izlediğim gelmiş geçmiş en iyi film sıralamama 4 film birden soktu lan bu adam..Lock,Stock and Two Smoking Barrels olsun Rock'n Rolla olsun Revolver olsun Snatch olsun ki Snatch bu dünyadan değildir bence.Ulan hatta bunların arasına Sherlock Holmes'u bile koyabilirim yani..O derece beğenirim Guy Ritchie'yi.Benim bu adamı tanımam Snatch filmi ile başlamıştır ki, bir kaç defa zevkle izlediğim nadir filmlerdendir.

O Brad Pitt'in çingene şivesiyle konuşmaları bir oyuncu nasıl olmalı dersi veriyor adeta.Adam rolünü yaşıyor o anda.Hele son dakikalarda ki dövüş sahnesinde çalan o müziğe ne demeli a.q. Bence dünyanın gelmiş geçmiş en gaz müziğidir.Oasis'e azda olsa sempatiyle bakmamın tek sebebidir ya Fucking the Bushes..Bir ara bu müziği dinlemeden güne başlamazdım a.q. İşte bak gene olay Guy Ritchie'ye geliyor,Çünkü adam Madonna'nın eşi olarak film müziklerini o kadar güzel ve o kadar yerli yerinde seçiyor ki müzikleri film için yapılmış sanırsın.

Ya aslında bu konuda o kadar çok şey anlatırım ki gözleriniz bozulur okumaktan.
Ben sizi düşünüyorum lan valla,yoksa maçın başladığı falan yok..

16 Şubat 2011 Çarşamba

Once Upon A Time

Archy sen şansımı sikeyim dedin ve uzaklaştın ya oradan. Düşündüm de o kız zamanında blog yazıyor olsaydı neler yazardı. Şimdi sözüm meclisten dışarı. Bunu üstüne alınmasın kızlar. Ama var böyle bir durum, bunda hemfikir olalım. Erkeklere sayıp söven, tek derdi erkekler olan, sürekli erkeklerle alıp veremediklerini anlatan bloglar mevcut malumunuz. Ulan ne çekiyosunuz erkeklerden.(Dişi Yakarış: Ne çektin ulan gerizekalı gadın) Siz erkeklerden ne çekiyosanız erkekler de sizden onu çekiyor. Tek çekişli bi araba değil yani bu merak etmeyin. Dünyanın sadece sizin etrafınızda döndüğünü zannediyorsunuz. Her doğruyu siz yapıyormuşsunuz gibi düşünüyorsunuz. Sonra o gizlenen kimlik altında; depresyonlardan depresyonlara girmeler, hayran kitlelerinin oluşması, egonun ve götün tavan yapması.

Archy'nin anlattığı olaydaki kız o zamanlar blog yazıyor olsaydı;

Once upon a time; karıncalanan ekran hayal ediyoruz burda.

---flashback---

O yine beni anlamıyor. O'na olan ilgimin farkında bile değil. Bugün O'na o kadar yaklaşmama rağmen yine bir karşılığını göremedim. Erkekler neden bu kadar öküzler. Bazen O'nda da bir şeyler varmış gibi hissediyorum. Bekliyorum ki anlasın beni. Bekliyorum ki konuşsun benimle. Bir tek bana göstersin ilgisini. Benimle yapmak istesin her şeyi. Belli de ediyorum bunu ama olmuyor işte. Benim yanımda olmaktansa dersane çıkışında arkadaşlarıyla kauntır mıdır nedir o oyunu oynamaya gidiyor. Kauntır oynadığını zannederken benimle oynuyor aslında. Duygularımla oynuyor ama farkında değil. Kauntırı hiç oynamasaydı da benimle oynasaydı ne güzel olurdu.

Bazı özellikleri de keşke böyle olmasaydı diyorum. Yüzü Bired Pit gibi, gözü Coni Dep gibi, boyu Vini Cons gibi, huyu Hulusi Kentmen gibi olsaydı. Çok mu şey istiyorum yani. Ah erkekler, bizleri hiç anlayamayacaksınız, hep üzeceksiniz.

---flashback---

bla bla bla

Öyle bi dünya yok canım benim. Sikerler. O işi geçeceksin.

14 Şubat 2011 Pazartesi

Şans Kapıyı Kırınca

Şu dünyadaki şanşlı kullardanmışım da haberim yokmuş.

Millete hoşlandığını belli etmeyen kızlar denk gelir, bana nerdeyse "artık teklif etsene" diyecek kız gelir. Bende "ya Rabbim sana şükürler olsun" diyerek bu fırsatı kullanmaya çalıştım. Fırsatı kaçırmamak için uğraşırken şunu gördüm; yukardaki, kızla beraber olmanı istemedi mi amuda kalkıp ağzınla kuş tutsan bile kızla beraber olamazsın. Önce Allah yürü ya kulum diyecek..

Karşıma çıkan kızla 2 kez konuşmak için hazırlandım ikisinde de konuşamadım. Dedim ya önce Allah yürü ya kulum diyecek.

İlkinde konuşma günü olarak doğum gününü seçmiştim. -Ne kadar klişe bir düşünce- O gün gelene kadar her gün "nerde konuşsam, ne desem" gibi sorularla boğuşuyordum. Sorularla uğraşırken beklenen gün geldi çattı. Ama gelse ne olur? Önceki gece yoğun kar yağışı olduğu için dershane tatil edildi ve biz buluşamadık. Haliyle de bizim konuşma hayali yatmış oldu. Fakat bu hayali asıl öldüren olay bu kar yağışı tatili değil, o sabah bana attığı bir mesaj olmuştu. Mesajı aynen yazıyorum "Doğum günümü kutlamak aklına geliyor da dershanenin tatil olduğunu söylemek neden aklına gelmiyor". Bu mesajı okuduktan sonra sinirden telefonu duvara çarpıp kıracaktım.

Gelelim ikinciye; ilk deneme olayı benim açımdan faciayla sonuçlandıktan sonra uzun bir süre konuşmayı aklımın ucundan bile geçirmiyordum. Aradan biraz daha zaman geçtikten sonra bir gün bununla sınıfta teke tek kaldım. Karşılıklı oturup muhabbet ederken aniden kafamda şimsekler çaktı. Bu şimşekler "şimdi konuş" demeye başladı. Ben de şimşeklere uyup tam söylerken içeriye arkadaş girdi "Archy kontürün var mı birini aramam lazım" dedi. Ben de "telefonum yanımda yok ama hatlardan biri yanımda onu kendi telefonuna tak konuş" diyip, hattı verdim. Bu aldı hattı, telefonuna taktı, sınıfta arama yapmaya başladı. Bende kızla konuşmayı kafama koyduğum için arkadaşa "çık dışarıda konuş" dedim. Bu "ne olacak burda konuşayım" felan filan demeye başladı. Ben "çık" diyorum bu "ne olacak" diyor. Tam "siktir git dışarda konuş" diyordum ki çıktı gitti. Yanına da benim konsantrasyonu aldı tabi.
Benim düşünceler dağılınca kıza "dışarıda yürüyelim" dedim, kabul etti. Sınıftan çıktık aşağıya doğru iniyorduk ki bu sefer de uzun zamandır görmediği arkadaşının bunu ziyarete geldiğini gördüm. Bunlar başladılar muhabbete. Bende içimden "şansımı sikeyim" diye diye uzaklaştım oradan.

Bu iki olayda da gördüğünüz gibi önce yukarıdaki isteyecek. Yoksa şanslı kul olmuşsun neye yarar?

13 Şubat 2011 Pazar

3.

Kardeşim;
İşte zaten bizim problemimiz burada.Biz hiç bir zaman yeri ve zamanında gerekli olan cesarete sahip olmuyoruz bazı şeyleri söylemeye.Oysa emin olmayı beklemek ne kadar zor ve çetin bir süreç değil mi?
Kız bekliyor,hadi söyle,hadi oğlum,tell me baby..Tell me..

Ahh erkekler,O çekingen yüzler,ve buruk kalpler..
Söyleyemeyiz,dilimizden çıkmaz o kelimeler.Bir ''seni çok seviyorum ben yaa'' cümlesi dilimize tonlarca ağırlıkta gelir.Çekip anca çıkarılması gerekir.

Ulan birşey varsa vardır,yoksa yoktur..Bu bu kadar.Ama hep emin olmak ve sonrasında pişman olmamak uğruna beklenilen ve arkadaşça geçirilen günler...
Sıçar lan adamın ağzına.
Yoldan çevir erkekleri,10 erkekten 5'inin arkadaş olduğu,o zamanlar çok sevdiği fakat bir türlü duygularını belli edemediği için elinden kaçırdığı bir kız kesin vardır.Ve kızı tanıdıkça,hatta onun geçmişte kendisine karşı birşeyler hissettiğini duydukça pişmanlığı artar,katlanır ve onu mahveder..

Acele etmeliyiz oğlum,hızlı karar vermeliyiz.
Sonra bizden daha piç tayfa,hoşlandıklarımızı çekiyor elimizden.

He bu arada benim hiç anlamadığım olay,bu kızlar neden karşı tarafa hissettiklerini gizemli tutmaya bayılıyorlar anlamıyorum..Bok var dimi.Tutun içinizde,saklayın bir köşeye.
Muammasınız yemin ediyorum ya.

11 Şubat 2011 Cuma

Doğru Zaman, Doğru Yer Hikayesi - Ne Zaman Gitti Tren

Archy'nin anlattıklarından gelen çağrışım bu yönde oldu.

Hani şu olamayan ilişkilerin genelde olamama sebebidir bu. Doğru zamanda doğru yerde olamamak. Farkedemezsin bazen karşındakinin sana ilgisini. O ise senden bekler gösterdiği ilginin karşılığını. Sen de farkında olursun ama emin olamazsın. Emin olamaman ve aranda uzunca bir arkadaşlık süresinin olması, tam yeri ve zamanında güzel olabilecek bir ilişkiyi başlamadan bitirmiştir ama haberin yoktur.

Aradan aylar geçer, bu kez sen, artık o'ndan emin olamasan da karar verirsin o'nun zamanında yapamadığını yapmaya. Hiç ummadığı bir anda açılırsın, söylersin içindekileri. Geçmişte hissettiklerini. O da sana açılır, o dönemdeki hislerini. Sanki olacakmış gibi olur başta. 1-2 hafta arkadaşlıktan, sevgili olmaya geçiş süreci gibi ilerlerken, duymak istemediğini söyler sana. "Kendimi zorluyorum ama yapamıyorum, ben tam ümidimi kesmişken, unutmuşken seni, sen gelip bunları söyledin ama, olmuyor, arkadaş gibi görüyorum seni" der.

Zorlayamazsın, üstüne gidemezsin, zamanı yakalayamamışsın çünkü. İki insanın birbirine karşı 1 yıl içinde olan hisleri, ikiyi bir yapmaya yetmemiştir. İkisi de karşılıksız kalmıştır, aslında karşılıklı olmasına rağmen.

İlkinde "0" söyleyemediği, sen emin olamadığın için, ikincide sen söylediğin ama 0'nda karşılığı kalmadığı için olmamıştır, olamamıştır.

"Ne zaman gitti tren, bir ben kaldım bir de gölgem" demiş ya Cenk Taner. Doğru zaman, doğru yer, doğru söz.. Ben hayatımda bu kadar çok doğruyu bir arada yapamadım hiç.

8 Şubat 2011 Salı

Açık Oynuyoruz

The New York Times en çok satanlar listesine giren Kanka Kanunu kitabının bilmem kaçıncı maddesinde "kankanın eski kız arkadaşıyla sevgili olma" yazıyor. Yahu kankan ayrılmış, yol vermiş kıza. Bu senin mutluluğunu neden engelliyor anlamış değilim.

Anlamadığımdan olacak ki daha önce bir arkadaşımın sevgili olmak istediği bir kıza aşık oldum, üstüne üstlük bu kıza aşık olduğumu söyledim. Ohaa felan demeyin. Kıza aşık olduktan sonra arkadaşımın kıza teklif edip, kızın reddettiğini öğrendim. Ok yaydan çıktığı için de durmadım yoluma devam ettim.

Yine yıllardan bir yıl, günlerden bir gün çok uzun bir ara sonra bir kızdan hoşlandığımı fark ettim. Bu hoşlanma gittikçe aşka doğru gidiyordu. Durum böyle olunca benim arkadaşlar durumu fark etmiş, bu durumu sormadan geçmediler "Archy hoşlandığın kız mı var?" bende normal bir soruymuş gibi "Evet" diyip kim olduğunu söyledim. Arkadaşın o anki şoka girmiş yüz ifadesini görünce onun da o kızdan hoşandığını anladım. Tabi durumu bozuntuya vermedim.

Ben bu kıza artık ondan hoşlandığımı belli ediyorum, onunla aynı ortamda olmaya çalışıyorum, şakalaşıyorum, mesajlaşıyorum. Arkadaş ise bunları görünce içten içe kendini yiyor. Bana da birşey söyleyemiyor. Açıkçası ben hep bana durumu söylemesini bekledim ama onda o cesaret nerde.

Zaman böyle akıp giderken kızla aramda görünmez bir duvar olduğunu anladım. Duvarı kırmayı deniyorum, yanından geçmeyi deniyorum, üstünden atlamayı deniyorum ama bir türlü diğer tarafına geçmeyi başaramıyorum. Bu duvarı aşamamak beni kendimi sorgulamaya itti. Artık kendi kendime sorular sormaya başlamıştım "Bu kız senden hoşlanmıyorsa?" "Ya arkadaşından hoşlanıyorsa, onların mutluluğuna engel oluyorsan" vs vs.

Durum git gide daha da zorlaşmaya başlamıştı. Hem kızın gönlünü fethetmeye çalışıyorum hem arkadaşın üzüntüsüyle uğraşıyorum hem de kendi kendime sorduğum sorulara cevap arıyordum.

Arkadaşın üzüntüsüne çözüm bulmak için benimle konuşması gerektiğine karar verdim. Onu zorla benimle konuşturacaktım. Artık psikolojik baskı altına almıştım, bana durumu anlatması için onu zorladıkça zorluyordum en sonunda patladı durumu anlatmaya karar verdi. Oturduk muhabbete girmeye çalıştı, lafı ağzında gevelemekten bir türlü durumu açıklayamıyordu. O sıra ben söyledim herşeyi açıklığa kavuşturduk.

Kartlar ortadayken herkes kendini düşünürdü. İnsan karşısındaki en yakın arkadaşı, kara gün dostu bile olsa en iyi kartların kendisine gelmesini isterdi. Ben istemedim. Evet doğru okudunuz ben istemedim. Kartlar ortadayken mantığımı dinledim. O duvarı aşamamak beni çok yıprattığı için onun şansını denemesini istedim.
O akşam kızla konuştu ve kızın da arkadaştan hoşlandığını öğrenmiş olduk.

Kanka kanunlarındaki kurala uysaydım şimdi bu arkadaşımın 2 yıllık süren mutlu beraberliği olmayacaktı. Hem boşuna dememişler yasa-k-lar çiğnenmek içindir diye.