Sayfalar

21 Şubat 2011 Pazartesi

Once upon a time in America

Böyle bir film vardı hatırlayanlarınız vardır.Hatta başrollerinde Robert De Niro ile Joe Pesci oynuyordu..Hatta bak gene hatırladım ki bu ikisinin oynadığı bir film daha vardır ki süper ötesidir.Evet doğru bildin canım Goodfellas..

Orada Joe Pesci'nin canlandırdığı karakter tam bir Tonya'lıdır abi..Adam bildiğin karadenizli orada..O sinirli tavırları,hazır cevaplılığı,komik anıları ile bende bizim oralardan birini izliyorum hissini yaratmıştı.Tabi bu film için sadece onu konuşamayız zira Ray Liotta'nın hakkını teslim etmeliyiz..He bu arada Ray demişken Revolver'a dokunmadan edemem..Dünyada filmlerini gözü kapalı izleyeceğim tek yönetmen olan Guy Ritchie'nin mükemmel hatta kült filmlerinden biridir.Ki hangi tartışma platformunda bu film hakkındaki yorumlara bakarsanız,bütün izleyicilerin ikiye bölündüğünü görürsünüz..Ben filme bayılan taraftayım.Çünkü zekiyim,siz anlamadıysanız bu filmede laf ettirmem a.q..

Lan bir kere Guy Ritchie yazıyor orada..O yeter a.q..Dünyada izlediğim gelmiş geçmiş en iyi film sıralamama 4 film birden soktu lan bu adam..Lock,Stock and Two Smoking Barrels olsun Rock'n Rolla olsun Revolver olsun Snatch olsun ki Snatch bu dünyadan değildir bence.Ulan hatta bunların arasına Sherlock Holmes'u bile koyabilirim yani..O derece beğenirim Guy Ritchie'yi.Benim bu adamı tanımam Snatch filmi ile başlamıştır ki, bir kaç defa zevkle izlediğim nadir filmlerdendir.

O Brad Pitt'in çingene şivesiyle konuşmaları bir oyuncu nasıl olmalı dersi veriyor adeta.Adam rolünü yaşıyor o anda.Hele son dakikalarda ki dövüş sahnesinde çalan o müziğe ne demeli a.q. Bence dünyanın gelmiş geçmiş en gaz müziğidir.Oasis'e azda olsa sempatiyle bakmamın tek sebebidir ya Fucking the Bushes..Bir ara bu müziği dinlemeden güne başlamazdım a.q. İşte bak gene olay Guy Ritchie'ye geliyor,Çünkü adam Madonna'nın eşi olarak film müziklerini o kadar güzel ve o kadar yerli yerinde seçiyor ki müzikleri film için yapılmış sanırsın.

Ya aslında bu konuda o kadar çok şey anlatırım ki gözleriniz bozulur okumaktan.
Ben sizi düşünüyorum lan valla,yoksa maçın başladığı falan yok..

16 Şubat 2011 Çarşamba

Once Upon A Time

Archy sen şansımı sikeyim dedin ve uzaklaştın ya oradan. Düşündüm de o kız zamanında blog yazıyor olsaydı neler yazardı. Şimdi sözüm meclisten dışarı. Bunu üstüne alınmasın kızlar. Ama var böyle bir durum, bunda hemfikir olalım. Erkeklere sayıp söven, tek derdi erkekler olan, sürekli erkeklerle alıp veremediklerini anlatan bloglar mevcut malumunuz. Ulan ne çekiyosunuz erkeklerden.(Dişi Yakarış: Ne çektin ulan gerizekalı gadın) Siz erkeklerden ne çekiyosanız erkekler de sizden onu çekiyor. Tek çekişli bi araba değil yani bu merak etmeyin. Dünyanın sadece sizin etrafınızda döndüğünü zannediyorsunuz. Her doğruyu siz yapıyormuşsunuz gibi düşünüyorsunuz. Sonra o gizlenen kimlik altında; depresyonlardan depresyonlara girmeler, hayran kitlelerinin oluşması, egonun ve götün tavan yapması.

Archy'nin anlattığı olaydaki kız o zamanlar blog yazıyor olsaydı;

Once upon a time; karıncalanan ekran hayal ediyoruz burda.

---flashback---

O yine beni anlamıyor. O'na olan ilgimin farkında bile değil. Bugün O'na o kadar yaklaşmama rağmen yine bir karşılığını göremedim. Erkekler neden bu kadar öküzler. Bazen O'nda da bir şeyler varmış gibi hissediyorum. Bekliyorum ki anlasın beni. Bekliyorum ki konuşsun benimle. Bir tek bana göstersin ilgisini. Benimle yapmak istesin her şeyi. Belli de ediyorum bunu ama olmuyor işte. Benim yanımda olmaktansa dersane çıkışında arkadaşlarıyla kauntır mıdır nedir o oyunu oynamaya gidiyor. Kauntır oynadığını zannederken benimle oynuyor aslında. Duygularımla oynuyor ama farkında değil. Kauntırı hiç oynamasaydı da benimle oynasaydı ne güzel olurdu.

Bazı özellikleri de keşke böyle olmasaydı diyorum. Yüzü Bired Pit gibi, gözü Coni Dep gibi, boyu Vini Cons gibi, huyu Hulusi Kentmen gibi olsaydı. Çok mu şey istiyorum yani. Ah erkekler, bizleri hiç anlayamayacaksınız, hep üzeceksiniz.

---flashback---

bla bla bla

Öyle bi dünya yok canım benim. Sikerler. O işi geçeceksin.

14 Şubat 2011 Pazartesi

Şans Kapıyı Kırınca

Şu dünyadaki şanşlı kullardanmışım da haberim yokmuş.

Millete hoşlandığını belli etmeyen kızlar denk gelir, bana nerdeyse "artık teklif etsene" diyecek kız gelir. Bende "ya Rabbim sana şükürler olsun" diyerek bu fırsatı kullanmaya çalıştım. Fırsatı kaçırmamak için uğraşırken şunu gördüm; yukardaki, kızla beraber olmanı istemedi mi amuda kalkıp ağzınla kuş tutsan bile kızla beraber olamazsın. Önce Allah yürü ya kulum diyecek..

Karşıma çıkan kızla 2 kez konuşmak için hazırlandım ikisinde de konuşamadım. Dedim ya önce Allah yürü ya kulum diyecek.

İlkinde konuşma günü olarak doğum gününü seçmiştim. -Ne kadar klişe bir düşünce- O gün gelene kadar her gün "nerde konuşsam, ne desem" gibi sorularla boğuşuyordum. Sorularla uğraşırken beklenen gün geldi çattı. Ama gelse ne olur? Önceki gece yoğun kar yağışı olduğu için dershane tatil edildi ve biz buluşamadık. Haliyle de bizim konuşma hayali yatmış oldu. Fakat bu hayali asıl öldüren olay bu kar yağışı tatili değil, o sabah bana attığı bir mesaj olmuştu. Mesajı aynen yazıyorum "Doğum günümü kutlamak aklına geliyor da dershanenin tatil olduğunu söylemek neden aklına gelmiyor". Bu mesajı okuduktan sonra sinirden telefonu duvara çarpıp kıracaktım.

Gelelim ikinciye; ilk deneme olayı benim açımdan faciayla sonuçlandıktan sonra uzun bir süre konuşmayı aklımın ucundan bile geçirmiyordum. Aradan biraz daha zaman geçtikten sonra bir gün bununla sınıfta teke tek kaldım. Karşılıklı oturup muhabbet ederken aniden kafamda şimsekler çaktı. Bu şimşekler "şimdi konuş" demeye başladı. Ben de şimşeklere uyup tam söylerken içeriye arkadaş girdi "Archy kontürün var mı birini aramam lazım" dedi. Ben de "telefonum yanımda yok ama hatlardan biri yanımda onu kendi telefonuna tak konuş" diyip, hattı verdim. Bu aldı hattı, telefonuna taktı, sınıfta arama yapmaya başladı. Bende kızla konuşmayı kafama koyduğum için arkadaşa "çık dışarıda konuş" dedim. Bu "ne olacak burda konuşayım" felan filan demeye başladı. Ben "çık" diyorum bu "ne olacak" diyor. Tam "siktir git dışarda konuş" diyordum ki çıktı gitti. Yanına da benim konsantrasyonu aldı tabi.
Benim düşünceler dağılınca kıza "dışarıda yürüyelim" dedim, kabul etti. Sınıftan çıktık aşağıya doğru iniyorduk ki bu sefer de uzun zamandır görmediği arkadaşının bunu ziyarete geldiğini gördüm. Bunlar başladılar muhabbete. Bende içimden "şansımı sikeyim" diye diye uzaklaştım oradan.

Bu iki olayda da gördüğünüz gibi önce yukarıdaki isteyecek. Yoksa şanslı kul olmuşsun neye yarar?

13 Şubat 2011 Pazar

3.

Kardeşim;
İşte zaten bizim problemimiz burada.Biz hiç bir zaman yeri ve zamanında gerekli olan cesarete sahip olmuyoruz bazı şeyleri söylemeye.Oysa emin olmayı beklemek ne kadar zor ve çetin bir süreç değil mi?
Kız bekliyor,hadi söyle,hadi oğlum,tell me baby..Tell me..

Ahh erkekler,O çekingen yüzler,ve buruk kalpler..
Söyleyemeyiz,dilimizden çıkmaz o kelimeler.Bir ''seni çok seviyorum ben yaa'' cümlesi dilimize tonlarca ağırlıkta gelir.Çekip anca çıkarılması gerekir.

Ulan birşey varsa vardır,yoksa yoktur..Bu bu kadar.Ama hep emin olmak ve sonrasında pişman olmamak uğruna beklenilen ve arkadaşça geçirilen günler...
Sıçar lan adamın ağzına.
Yoldan çevir erkekleri,10 erkekten 5'inin arkadaş olduğu,o zamanlar çok sevdiği fakat bir türlü duygularını belli edemediği için elinden kaçırdığı bir kız kesin vardır.Ve kızı tanıdıkça,hatta onun geçmişte kendisine karşı birşeyler hissettiğini duydukça pişmanlığı artar,katlanır ve onu mahveder..

Acele etmeliyiz oğlum,hızlı karar vermeliyiz.
Sonra bizden daha piç tayfa,hoşlandıklarımızı çekiyor elimizden.

He bu arada benim hiç anlamadığım olay,bu kızlar neden karşı tarafa hissettiklerini gizemli tutmaya bayılıyorlar anlamıyorum..Bok var dimi.Tutun içinizde,saklayın bir köşeye.
Muammasınız yemin ediyorum ya.

11 Şubat 2011 Cuma

Doğru Zaman, Doğru Yer Hikayesi - Ne Zaman Gitti Tren

Archy'nin anlattıklarından gelen çağrışım bu yönde oldu.

Hani şu olamayan ilişkilerin genelde olamama sebebidir bu. Doğru zamanda doğru yerde olamamak. Farkedemezsin bazen karşındakinin sana ilgisini. O ise senden bekler gösterdiği ilginin karşılığını. Sen de farkında olursun ama emin olamazsın. Emin olamaman ve aranda uzunca bir arkadaşlık süresinin olması, tam yeri ve zamanında güzel olabilecek bir ilişkiyi başlamadan bitirmiştir ama haberin yoktur.

Aradan aylar geçer, bu kez sen, artık o'ndan emin olamasan da karar verirsin o'nun zamanında yapamadığını yapmaya. Hiç ummadığı bir anda açılırsın, söylersin içindekileri. Geçmişte hissettiklerini. O da sana açılır, o dönemdeki hislerini. Sanki olacakmış gibi olur başta. 1-2 hafta arkadaşlıktan, sevgili olmaya geçiş süreci gibi ilerlerken, duymak istemediğini söyler sana. "Kendimi zorluyorum ama yapamıyorum, ben tam ümidimi kesmişken, unutmuşken seni, sen gelip bunları söyledin ama, olmuyor, arkadaş gibi görüyorum seni" der.

Zorlayamazsın, üstüne gidemezsin, zamanı yakalayamamışsın çünkü. İki insanın birbirine karşı 1 yıl içinde olan hisleri, ikiyi bir yapmaya yetmemiştir. İkisi de karşılıksız kalmıştır, aslında karşılıklı olmasına rağmen.

İlkinde "0" söyleyemediği, sen emin olamadığın için, ikincide sen söylediğin ama 0'nda karşılığı kalmadığı için olmamıştır, olamamıştır.

"Ne zaman gitti tren, bir ben kaldım bir de gölgem" demiş ya Cenk Taner. Doğru zaman, doğru yer, doğru söz.. Ben hayatımda bu kadar çok doğruyu bir arada yapamadım hiç.

8 Şubat 2011 Salı

Açık Oynuyoruz

The New York Times en çok satanlar listesine giren Kanka Kanunu kitabının bilmem kaçıncı maddesinde "kankanın eski kız arkadaşıyla sevgili olma" yazıyor. Yahu kankan ayrılmış, yol vermiş kıza. Bu senin mutluluğunu neden engelliyor anlamış değilim.

Anlamadığımdan olacak ki daha önce bir arkadaşımın sevgili olmak istediği bir kıza aşık oldum, üstüne üstlük bu kıza aşık olduğumu söyledim. Ohaa felan demeyin. Kıza aşık olduktan sonra arkadaşımın kıza teklif edip, kızın reddettiğini öğrendim. Ok yaydan çıktığı için de durmadım yoluma devam ettim.

Yine yıllardan bir yıl, günlerden bir gün çok uzun bir ara sonra bir kızdan hoşlandığımı fark ettim. Bu hoşlanma gittikçe aşka doğru gidiyordu. Durum böyle olunca benim arkadaşlar durumu fark etmiş, bu durumu sormadan geçmediler "Archy hoşlandığın kız mı var?" bende normal bir soruymuş gibi "Evet" diyip kim olduğunu söyledim. Arkadaşın o anki şoka girmiş yüz ifadesini görünce onun da o kızdan hoşandığını anladım. Tabi durumu bozuntuya vermedim.

Ben bu kıza artık ondan hoşlandığımı belli ediyorum, onunla aynı ortamda olmaya çalışıyorum, şakalaşıyorum, mesajlaşıyorum. Arkadaş ise bunları görünce içten içe kendini yiyor. Bana da birşey söyleyemiyor. Açıkçası ben hep bana durumu söylemesini bekledim ama onda o cesaret nerde.

Zaman böyle akıp giderken kızla aramda görünmez bir duvar olduğunu anladım. Duvarı kırmayı deniyorum, yanından geçmeyi deniyorum, üstünden atlamayı deniyorum ama bir türlü diğer tarafına geçmeyi başaramıyorum. Bu duvarı aşamamak beni kendimi sorgulamaya itti. Artık kendi kendime sorular sormaya başlamıştım "Bu kız senden hoşlanmıyorsa?" "Ya arkadaşından hoşlanıyorsa, onların mutluluğuna engel oluyorsan" vs vs.

Durum git gide daha da zorlaşmaya başlamıştı. Hem kızın gönlünü fethetmeye çalışıyorum hem arkadaşın üzüntüsüyle uğraşıyorum hem de kendi kendime sorduğum sorulara cevap arıyordum.

Arkadaşın üzüntüsüne çözüm bulmak için benimle konuşması gerektiğine karar verdim. Onu zorla benimle konuşturacaktım. Artık psikolojik baskı altına almıştım, bana durumu anlatması için onu zorladıkça zorluyordum en sonunda patladı durumu anlatmaya karar verdi. Oturduk muhabbete girmeye çalıştı, lafı ağzında gevelemekten bir türlü durumu açıklayamıyordu. O sıra ben söyledim herşeyi açıklığa kavuşturduk.

Kartlar ortadayken herkes kendini düşünürdü. İnsan karşısındaki en yakın arkadaşı, kara gün dostu bile olsa en iyi kartların kendisine gelmesini isterdi. Ben istemedim. Evet doğru okudunuz ben istemedim. Kartlar ortadayken mantığımı dinledim. O duvarı aşamamak beni çok yıprattığı için onun şansını denemesini istedim.
O akşam kızla konuştu ve kızın da arkadaştan hoşlandığını öğrenmiş olduk.

Kanka kanunlarındaki kurala uysaydım şimdi bu arkadaşımın 2 yıllık süren mutlu beraberliği olmayacaktı. Hem boşuna dememişler yasa-k-lar çiğnenmek içindir diye.